2 Şubat 2025 tarihinde yani doğumdan önceki son hafta eşim ile sabah kahvaltısında sigara böreği mi, patates kızartması mı yoksa sucuklu yumurta mı yesek diye düşünürken tuvaletten gelen sesim ile ‘Tatlım koş suyum geldi!’ sabah kahvaltısının doğumhanede biteceğini anlamıştık.
Bizim ufaklıkta annesi babası gibi aceleciydi anlaşılan. Doğum tarihi 20 şubattan 12’sine 12’sinden 5’ine 5’ine en son 2 şubata kadar gelmişti. Numeroloji, astroloji, kader matrisi, insanın pin kodu gibi dalların eğitimini almış ve bu konularla ilgilenen biri olarak ne kadar 2 rakamından uzak kalmak istesemde olmamıştı. Ahmet Kartal bey 2.2.2025 tarihinde öğlen 13:32’de kendi doğum tarihini ve saatini kendisi seçip gelmişti dünyaya.
Hoşgeldin meleğim…
Öncelikle Allah’a bize bu güzel mucizeyi yaşattığı için, sonrada anne – baba olmanın sevincini, heyecanını, gururunu bize yaşattığın için sana çok teşekkür ederiz hayatımızın neşesi, ailemizin yakışıklı prensi…
Geçenlerde linkedin üzerinden takip ettiğim avukat bir annenin oğluna doğumgününde yazdığı mektubu okudum. Şöyle diyordu; ‘Ben hiç öyle anne olmak için hazırlıksız yakalandım, beklemiyordum vb. gibi cümleler kullanmayacağım. Ben en güzel yaşımda, bilerek, isteyerek, bekleyerek, yaşayacaklarıma hazırlıklı olarak seni dünyaya getirdim. İyiki de getirdim.’ Sonra dedim ki; ne kadar haklı bir duruş, ne kadar cesur bir kadın.
Anne olmak hem çok ilginç,hem de bir o kadar cesur bir karar. Şundan bir sene öncesine kadar ev- iş-seyahat gibi tekdüze bir hayatımız varken şimdi geceleri defalarca uyanmamıza sebep olan, gülücükleri ile sabahımızı aydınlatan, ilk üç ay özellikle gazı yüzünden yapmadığımız şebeklik kalmayan, şimdilerde çıkmaya hazırlanan dişleri nedeni ile ne istediği belli olmayan, amansız bir şekilde ağlayan minik bir meleğimiz var.
Ne zaman anne olmak ile ilgili konuşsam Sezen Aksu ve Meral Okay’ın sözlerini yazdığı şarkının şu dizeleri geliyor aklıma…
Olur olmaz yere ıslanıyorsa kirpiklerin artık herşeye
Anneni daha sık anımsıyorsan, hatta anlıyorsan
Ben bu süreçte en çok ve iyi ki annemi anladım sanıyorum. Otuzlu yaşlarımın ortasına kadar kendi bakış açım ile bakarak onu hiç anlamadığımı, dinlemediğimi hatta çoğu zaman bu nedenle onu yalnız bıraktığımı fark ettim. Kendini bulmak için yalnız kalmak istemesini bizi bırakması olarak düşünüp onu yargıladım. Şimdi anlıyorum ki; anne mutlu olursa çocuk mutlu olur. Annenin mutsuz olduğu yerde çocuk da mutsuz olur. Annenin de bir insan olduğunu, kendi hayatının olduğunu, kendinden vazgeçmemesi gerektiğini geçde olsa anladım ve bunları anladıkça annemi de anladım.
Öncelikle eşim ve ailemiz adına bir iki teşekkürüm olacak sonra kaldığım yerden devam edeceğim.
Lohusa sürecimde ve sonrasında bizi bir an olsun yalnız bırakmayan, her an her saniye varlığını iliklerime kadar hissettiren canım anneme, annemin bizim yanımızda kaldığı zamanlarda başının çaresine bakan, bizi görmek için hemen her gün uğrayan, sabahın beşinde bizi uyandırmamak için mama hazırlayan canım babama, bütün ağrılarını bir kenara bırakıp, yeğenini tüm gün kucağında gezdiren, uyurken bir an olsun başından ayrılmayan halasına ve bizi dinlendirmek için işten gelip yorgun argın mesaisine devam eden çok kıymetli eniştesine, canım abilerim ve eşlerine, varlıkları ile bize güç veren, hiç yalnız bırakmayan oğlumun teyzeleri Özge, Naile ve Sena’ya aynı zamanda eşlerine çok teşekkür ederiz.
Anne olmak çok ilginç demiştim ya kendimi sık sık annemi izlerken yakaladım bu süreçte. Torununa bu kadar güzel bakarken ‘Bize nasıl güzel bakıyordu acaba? diye düşünmeden edemiyordum. Şimdi bile ben yorulmayayım diye yaşının çok üstü bir performans sergileyerek sanki bizimle geçirirken anlamadığı zamanların telafisini yapıyordu. Annelik hiçbir zaman tatili olmayan, sürekli devam eden bir delilik hali gibi. Düşünsenize endişe dediğimiz duygu durumu daha hamile kalmadan önce yavaş yavaş yükleniyor ve bebek içinizde büyürken endişenin de dozu artıyor. Dünyaya geldiği an ve sonrası da endişe hep devam ediyor ve sizin bu süreçte sakin kalmayı ve süreci başarı ile yönetebilmeyi öğrenmeniz çok önemli.
Yazımın başlığı biraz komik gelse de aslında bolca sabır içerir. Çok klasik olacak ama hani bazen anne babamız kimi zaman zayıflayan kulaklarından kimi zamansa başka nedenlerden dolayı bizi duymadıklarında sinirleniyoruz ya o zamanlarda kendi bebekliğim ya da çocukluğum aklıma geliyor. 1990 yıllarının ortasında yaz tatili için babamın çalıştığı yerin Avcılar İETT kampına giderdik. Abartmıyorum aralıksız her gün ‘Anneeee bugün ne giyeyim?’ diye sorardım. Yan komşumuz rahmetli Atıl amca annemi ne zaman görse ‘Anne ne giyeyim?’ diyip gülerdi. Sanıyorum ki; annemde o zamanlar beni duymak istemiyordu. Aslında ne giyeceğimi tabi ki biliyordum ama onunla vakit geçirip onun benimle ilgilenmesi çok hoşuma giderdi. Tabi bu hoşluk annemin beni özene bezene giydirip kampın restaurantında tüm sakarlığımla koşarken koca bir tepsi yemeğin başımdan aşağıya döküldüğünde sona ererdi. Bir gün yine annemle o zamanlar oturduğumuz semt olan Fatih’ten Draman’a yağmurlu bir havada yürürken benim enseme kadar çamur olmuştu. Annemin ne paçasında ne de herhangi bir yerinde küçücük bir çamur yoktu taaa ki ben evin önündeki su birikintisine basıp onun her yerini çamur yapana kadar. İnanılmaz derecede sakardım ben küçükken, gerçi hala sakarım da neyse kendime bu kadar yüklenmeyeyim. Hatta o kadar ki abim benimle o zamanların film karakteri ‘Sakar Ernest’ diye dalga geçerdi. Altı yaşımda toz almaya çalışırken televizyonu üstüme düşürmüşlüğüm, divanda zıplarken hooop ayakkabılığın sivri yerine alnımı çarpıp hastanelik olmuşluğum, halıya takılıp kolumu kırmışlığım falan var o derece… Bununla da kalmaz bütün yaz kollarım, bacaklarım mosmor gezerdim.
Bu anılar yazdıkça çoğalır. Lohusa sürecinde en çok anneme şu soruyu sordum; ‘Ben bir tane küçücük bebekle bu kadar zorlanırken; sen üç çocuğu patiska bezlerle, yoklukla, makineler olmadan nasıl büyüttün?’ Tabi cevabı hazır. ‘Çocuk öyle kendi kendine büyümüyor. Biz neler çektik neler…’
Şimdi biz gerçekten çok rahatız, her şey elimizin altında… Çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, çay – kahve makineleri, vb… Kargo her an her saniye tüm ihtiyaçlar için çalışıyor. Evden çıkmaya bile gerek kalmadan birçok işi halledebiliyoruz. Biz küçükken ne bu kadar olanak ne de imkan varmış. Anne babalarımızın hakkını böyle düşündüğümüzde ödeyemeyiz gerçekten.
Aslında yazıyı okuduğumda kendi anneliğimden ya da annelikten çok kendi anneme olan hayranlığımı kendime itiraf ediyorum. Umarım ben de senin kadar sabırlı, özverili, fedakar, güçlü ve en önemlisi çocuklarını çok seven bir anne olabilirim. Belki bende bu zamana kadar çok gösteremedim ama seni çok seviyorum…
