Ben kendimi bildim bileli hiç çok zayıf olmadım. Hatta itiraf edeyim hiç zayıf olmadım. Orta okulda bile 80 kiloydum. Sağolsun babam çok ilgiliydi bu konularla ki hala da çok ilgilidir. (Baba-kız aşkını başka bir yazımda paylaşacağım.)
Beni götürmediği diyetisyen, hastane, akupunktur merkezi kalmamıştı. Ama her defasında 20 kilo verip 30 kilo alarak yola devam ediyordum. İlk ciddi kilo verme deneyimimi lise 2. sınıfa giderken yaşamıştım.
Bilin bakalım neden?
Adını sonradan öğrendiğim platonik aşkım Barış…
Her gördüğümde kalbimde kelebekler uçuşuyordu. Onunla konuşma ihtimali bile beni heyecanlandırmaya yetiyordu. Kilo vermeliydim hemde acilen…
Çin’li bir doktor bulduk Haznedar’da. O zamanlar sosyal platformlar bu kadar yok tabi, çare olabilecek herşeyi deniyoruz. İçeriğinin ne olduğunu bile bilmediğim ilaçlarla ve kendi akupunktur yöntemi ile (kulağıma taktığı toplar) iki ayda 20 kilo vererek 123 kilodan 103 kiloya kadar inmiştim.
Bir sonraki somester döneminde okula gittiğimde çok güzel tepkiler almıştım. Devam etmeliydim, bu kadarı yetmezdi.
Barış ile selamlaşmaya, telefonda konuşmaya başlamıştık. Çok iyi hissediyordum kendimi. Ta ki bütün telefon konuşmalarımızı, arkadaşlarının da dinlediğini öğrenene kadar.
Hayatımın o yaşlara göre, en çekilmez zamanlarıydı. Barış’ın karaktersizliğine mi yoksa hayallerimin onun arkadaşlarına meze olmasına mı üzülmeliydim?
Çok sonradan Barış bana o dönemin cok popüler bir şarkısı olan Beni Affeder misin? Şarkısından bahsetmişti ya da onun gibi birşeyler söylemişti. Sanırım vicdan azabı çekiyordu.
Hayır Barış… Senin ve arkadaşlarının bana yaşattığı o dönemi hiçbir zaman unutmadım. Hala yazabildiğime göre de unutmayacağım. Umarım siz de hayatınızın bir yerinde birilerinin alay konusu olursunuz.
Kendimi kocaman bir boşlukta hissederken yapabildiğim en iyi şey yemek yemekti.
Evet hepsinin üzüntüsünü yemek yiyerek atmaya çalıştım.
Peki attım mı gerçekten?
Çok samimi ve içten olmuş, tüm gerçekliği ile anlatılması okuyucuda inandırıcılığı artırıyor.
Kesinlikle okunmalı…