Ben küçükken sadece erkeklerin kadınları aldattığını duyardım ve sadece erkeklerin kadınları aldattığını düşünürdüm. Hatta toplum olarak bu gayet kabul edilebilir bir durum olup, erkeğin elinin kiri olarak görüldüğü zamanları hatırlıyorum. Bir çok kadın sadece aile kültürünü yaşatmak adına, çocukları için ya da baba evine dönüp ‘elalem’ denen tatlış topluluğumuzun ne diyeceğini düşündüğü için bu aldatılışları kabul ederdi ya da ben öyle zannederdim.
Büyüdükçe, çevremdeki kalabalık genişledikçe sadece erkeklerin değil kadınların da o kadar masum olmadığını ne yazık ki üzülerek izliyorum.
Son dönemde konuştuğum, yakın arkadaşlarım dahil birçok erkek, karısı veya evlenmek üzere olduğu kadın tarafından aldatılmış. Tanıdığım kadınlar da ise durum; birlikte olduğu insanları ya da kocalarını aldatıyorlar.
Bunların içinde yedi yıllık ilişkilerden tutun da yirmi bir yıllık evliliğe kadar giden bir döngü var.
Düşünüyorum da ;
Erkekler neden aldatı-lı-r?
Acaba fazla mı güveniyorlar karşısındaki insana?
‘O böyle birşey yapmaz.’ dediğimiz kim varsa; yapılmayacak işin başrolünde olduğu zaman söylenecek çok da kelime kalmıyor aslında.
Şöyle bir tablo düşünün…
Yedi yıldır çok sevdiğiniz, her haline hayran olup, birlikte aile kurmayı düşündüğünüz bir kadın ile berabersiniz. Evlilik teklifi ediyorsunuz yurtdışında, mükemmel bir organizasyon ile… O’na tüm hatları ile sahip olduğunuzu düşünüyorsunuz ama ne tuhaf ki doğum günü için sürpriz yapmak için gittiğiniz iş yerinde size yalan söylediğini ve aslında başka bir erkek ile olduğunu öğreniyorsunuz. Bu da yetmiyor, telefonuna baktığınızda, çalıştığı yerdeki dört farklı kişiye kadeh fotoğrafı gönderip; ‘Seninle de içelim bir gün.’ mesajlarını görüyorsunuz. Bu da yetmezmiş gibi ‘Birlikte olmadık, sadece sen yurtdışına gittiğinde görüşüp sohbet ediyoruz. Sen yanlış anlarsın diye sana söylemedim.’ gibi saçma bir açıklama duyuyorsunuz.
Durun daha bitmedi. Tüm bunlardan sonra bir de siz suçluymuşsunuz gibi karakola şikayet ediliyorsunuz. Hakkınızda uzaklaştırılma kararı çıkarılıyor ve yurtdışına çıkışınız dahi engelleniyor. El konan banka hesaplarından bahsetmiyorum bile!
Çok mu zor birine sadık kalabilmek?
O’nu ilk günkü gibi sevmek, istemek, arzulamak?
Tamam hadi, sevginiz bitti diyelim neden devam ediyorsunuz?
Bırakıp gitmek çok mu zor?
Yaptığınız bencillik yetmezmiş gibi, hala kendi alışkanlıklarınızı düşünüp onu yedekte tutmaya devam ediyorsunuz. Bir nevi ‘Hem karnım doysun, hem pastam dursun.’
Oluyor mu öyle?
Diğer insana yaşattığınız ve ömür boyu yaşamasına sebep olacağınız eksiklik duygusunun hesabını nasıl vereceksiniz?
Şimdi anlatacağım hikaye daha da üzücü? Ben duyduğumdan beri kendime gelemiyorum. Bir kadın, bir anne, bir insan nasıl böyle birşey yapabilir diye…
43 yaşında, 21 yılını; sevgisini, saygısını, ilgisini kaybettiği kadın ile sırf çocukları için birlikte geçiren bir adam düşünün. Normal şartlara göre durumu ortalamadan biraz daha iyi, ailesinden gelen gelenek görenekleri yaşatmaya çalışan genç bir baba…
Evet herşeyden önce o bir baba…
Eşinizin sizi aldattığını fark edip, sırf çocuklarınız için ona anlaşmalı boşanma teklif ediyorsunuz. O durumu biraz düşünüp, sizden hem mülk hem de yirmi milyon lira tazminat istiyor. Yanlış okumadınız yirmi milyon.
Sonra adamın durumu ispat edebileceğini düşünüp, onun verdiklerine razı olup duruşmadan ayrılıyor. Disleksi hastası olan kızının ve oğlunun velayeti anneye veriliyor. Kadın çocukları öyle bir güzel işliyor ki; çocukları adamdan nefret eder duruma geliyor. Öyle bir nefret ki; önü, arkası, sağı, solu yok. Kendi öz babalarına iftira atabilecek kadar nefret dolular.
Adam çocukları ile görüşemiyor. Mahkemeye verip icra yolu ile de almak istemiyor. Düşünsenize icraya konu olan bir çocuk!
Her doğum günlerinde onlar için hediyeler alıp, evin bir köşesine koyuyor. Bir baba için ne büyük üzüntü.
Aradan uzun bir zaman geçiyor ve adam hala çocuklarını göremiyor. Birgün arabasını bakıma götürmek için kızının okuluna yakın bir yer seçiyor. Otururken karşıdan gelen kırmızı saçlı, yüzü, burnu kulakları piercing dolu, göbeği açık kıyafet ile sanayide dolaşan kızı çıkaramıyor önce. Sonra kızı olduğundan emin olduktan sonra yanına gidip orada ne işi olduğunu soruyor ve onu bir baba olarak orda tek başına bırakamayacağını söylüyor. Annesini aratıyor, gelip alsın diye. Annesinin verdiği cevap ‘Yakalanmasaydın!’
Adam kızını evine bırakıyor. Akşam oğlundan hakaretler içeren bir telefon alıyor. Adam da; oğluna kardeşinin böyle gezmesine izin verdiğin için sen gavatsın diyor. Oğlu tehditler savurup, ona hayatı boyunca unutamayacağı birşey yapacağını söylüyor.
Ve ne yapıyor biliyor musunuz?
‘Babam kızkardeşimi dört yaşından beri taciz ediyor.’ diyerek dava açıyor.
Şaka gibi değil mi?
Sen git oğlunun hukuk okuması için özel okullara gönder, avukat yap, gitsin seni kendi öz kardeşini taciz etmekten şikayet etsin.
Yasaya göre; ‘annenin ve çocuğun söylediği esastır.’ maddesine istinaden; adamı apar topar içeri alıyorlar. Nöbetçi hakim serbest bırakıyor. Ne bir yurtdışı yasağı ne de her hafta gidip karakola imza atma zorunluluğu var. Bir hafta sonra duruşması var. Ve sonuçlandıktan sonra ilk işi; eski eşi, oğlu ve kızına itibar kaybından dava açmak olacak.
Nasıl bir vicdan?
Hadi böyle birşey vardı. Sizin aklınız neredeydi bu zamana kadar?
İlk boşanma duruşmasında neden söylemediniz?
Bunca yıl beklemek neden?
Suça ortak olmak da suç değil mi?
Peki bu adamın yaşadığı psikolojinin hesabını kim verecek?
İnsanları aldattığınız yetmiyormuş gibi kendi çıkarlarınız için bir insanın itibarını beş para etmeye çalışmak neden?
Ve gelelim asıl konumuza;
Kadınlar neden aldatır?
Bu tarz konuların içinde olmak beni her zaman huzursuz ve rahatsız hissettirmiştir. Bu nedenle hep uzak kalmayı tercih edip, kişi ile olan iletişimimi sonlandırmışımdır.
Bahsedeceğim kadın, üniversite bitene kadar babasının ve erkek kardeşlerinin baskısı ile büyütülmüş, üniversite bitip kendi ayakları üzerinde durmasına izin verilmediği için de karşısına çıkan hali vakti yerinde olan, kendinden yaşça büyük, gayet hoş bir adam ile evlenmiştir. Zaten ailesinden çok fazla sevgi, ilgi ve alaka görmediği için bu adama sığınmıştır aslında. Adamın yaş olarak biraz daha genç olduğu zamanlarda çok fazla sıkıntı yaşamamış fakat adam yaş aldıkça tutumu da ona karşı değişmiştir. Sürekli kızı aşağılamaya ve küçük görmeye, başkalarının yanında küçük düşürmeye başlamıştır. Kendisi yetmiyormuş gibi adamın annesi de kıza psikolojik şiddet uygulayarak, evlenmeden önce ve sonraki halin vaktin karşılaşmasını yapmıştır. Derken; çocukları olmuş, adam karısına gösterdiği ilgisizliği ve sevgisizliği kızına da göstererek sadece para vermeyi babalık zannetmiştir.
Herşey para mı?
Bu soruyu kime sorsam verdikleri tek ve ilk cevap; ‘Para’
O kadar basit değil işte, sahip olduklarınızı paylaştığınızda karşınızdaki insanın başına kakacaksanız, hiç paylaşmayın.
Aile bireylerinin hayatınızdaki insana psikolojik şiddet yapmasına izin vermeyin diyeceğim ama bunu başlatan sizsiniz.
Zaten aile sevgisi görmediği için evlenen kadın dolayısı ile aynı sevgi ve ilgisizliği görmediği için aldatmaya başlıyor.
Zaman geçtikçe adam para vermeyi de bırakıyor. Gitmek istese gidemiyor ve aldatmaya başlıyor.
Nereye gidecek?
Bu sevgisizlik ile baş edebilecek durumda olsa zaten babasının evinde kalırdı.
Sonra o aksiyon, kaçış, yakalanma duygusu, farklı bedenler, yaşadığı deneyimler daha da heyecanlı gelmeye başlıyor.
İnsanlar sizin boyunduruğunuza girip, sizin sözünüzden çıkmamak için sizlerle birlikte bir hayat paylaşmıyor.
İnsanların en büyük aldatma nedeni; ilgisizlik ve de sevgisizlik!
Para ile bir insanı sevemezsiniz. Siz onu sevdiğinizi zannederken aslında içindeki öfkeyi daha da büyütürsünüz.
Problemli bir birliktelik yaşıyorsanız ya bitiren ya da problemlerinizi çözmeyi deneyin.
Problemler ateş gibidir. Ona su dökmeniz gerekirken ateş atarsanız yanarsınız.
Aslında kadın ya da erkek olmak değil mevzu…
Birine yaşatılan eksiklik duygusu…
Yaşatılan hayal kırıklıkları ve en önemlisi birine bir daha asla güvenemeyecek olmak asıl mevzu…