Bir kalp kaç kere kırılır?
Ve kaç kere daha atmaya devam eder kaldığı yerden?
Çok ilginç değil mi?
Üzüleceğinizi, üzeceğinizi, kırılacağınızı, kıracağınızı, yıpranacağınızı ve de yıpratacağınızı bile bile, olacakları ya da sonunu düşünmeden yine bir bilinmeze adım atıyorsunuz.
‘Neler ile baş ettin, yaşa gitsin!’ diyorsunuz. Diyorsunuz ama düşünmeden de edemiyorsunuz.
Kalbinizi bile bile paramparça etmeye değer mi?
Benim cevabım sonuna kadar EVET!
Nasıl olsa kalbinizin yara bere içinde olduğunu kimse görmüyor.
Bir kere daha kırılsın ne farkeder?
Kıracaksan sen kır güzel adam! diyesiniz geliyor.
‘Bir insan nasıl bu kadar güzel güler, nasıl böyle güzel bakar? ‘ dedikten sonra başıma gelmeyen kalmamıştı hatırlarsanız.
Hiç atmayan bir kalp mi yoksa kırılsa da işlevini sürdürmeye devam eden bir kalp mi olurdu tercihiniz?
Samimi olarak söylüyorum ki; bir daha kimseye böyle bakabileceğimi, bütün iyi niyetimle birine kendimi ifade edebileceğimi ya da onu düşündüğüm zaman kalbimin bu denli atacağını hiç düşünmezdim. Çok enteresan bir durum farkındayım.
Başta sadece gülüşüne ve yüzüne hayran olduğunuz kişiyi tanıdıkça daha da bağlandığınız an’lar vardır ya şu sıralar böyle. O’na günümü aydınlattığını söylediğimde bile verdiği cevap öyle duru ki insan kaybolmak istiyor o sakin sularda…
‘Sen de öyle güzel oldu ki herşey…
Çok sade ama ışıl ışıl…
Çok akıllı ama çılgın aynı zamanda…
Hani sen bana demiştin ya; ‘Sen bana ışık oldun.’ diye, aslında o kadar güzel parıldıyorsun ki ben sana sadece efekt verdim. Bu efekte gözün alışabilir yada adı üstünde efekt, kalıcı olamayabilirim. İşte ikinci ihtimali hiç yaşamaman için, hayatına iyi izler bırakmış ve her şartta özlenen biri olmak isterim. Bildiğim birşey var. İlerleyen zamanlarda aynı yoğunluğu hissetmeyeceksin. Normalleşeceğim. Sıradanlaşacağım başka bir tanımla. Çünkü senin beklediğin kadar zamanımız olmayacak ya da benim istediğim kadar. Zor şartlar yıpratacak, işte bu zamanlarda da beni hala değerli bulabilecek şeyler yaşatmalıyım sana. Beni iyi hatırlatacak her şey. Her şey bir yana;’ Güzel adam o’ demeni isterim.’
Ama bilmiyordu adam, o ışık kendi yansımasıydı. O kadar güzel, o kadar naif, o kadar düşünce sahibi bir insandı ki o ışık dalga dalga yayılıyordu kalbimde, beynimde, aklımda…
Biz, birbirimizin ışığının yansımasıyız. Biz, birbirimizin yansımasında kendimizi görüyoruz, özeti bu bunun. Tutkularımız ile, hayallerimiz ile, bakış açımız ile o kadar çok benziyoruz ki aslında hem çok yakın hem de çok uzağız.
İkimizinde tek amacı, bizden sonra insanların gölgesinde nefes alacağı kocaman kocaman ağaçlar dikmek… İkimizin de bu yüzden fidanları var. Dokunmaya kıyamadığı, kötülüklerden korumaya çalıştığı, büyüdüğünü görmek için sabırsızlandığı…
Bunu ayrı ayrı ya da beraber el ele yapacağımızdan hiç şüphem yok. Hayallerimiz var bizim. Ben derim ya hep ; ‘Biri bana beş yıl önce deseydi Senem sen çocukluk hayaline otuz beş yaşında kavuşacaksın. – Hadi be ordan derim.’ diye…
Belki bize de şu an için çok imkansız gelen durumlar, anlaşılamadığımızı düşündüğümüz zamanlar oluyor. Ama bu demek değil ki; hayal kurmaktan ve ideallerimizden vazgeçeceğiz.
Biz şimdi görüşmesek bile, ben yine onun başarılarını takip edeceğim, eminim o da benim. Öncesinde yoktuk ama şimdi; o fitili beraber ateşledik. Daha çok karanlığı aydınlığa kavuşturmak için…