Size her zamankinden farklı olarak, çok sevdiğim ve hemen hemen aynı kaderi paylaştığım başka bir güçlü kadın hikayesi yazacağım.
Eminim bir çoğumuz okuduktan sonra, ‘Acaba ben de aynı şeyi bir başkası için yaptım mı?’ diye kendimize soracağız.
Hazırsak, başlayabiliriz…
2006 yılında O’nunla tanıştığımız zaman ikimizde farklı şehirlerde ama aynı markada çalışan 2 satış danışmanıydık. İkimizde terfi sınavlarını kazanmış, reyon yöneticisi eğitim programına girmeye hak kazanmıştık.
Ortak noktamız sadece o değildi tabi ikimizinde salonu inleten kahkahaları vardı. O kadar güzel gülüyorduk ki birlikte geçirdiğimiz eğitim süresi hep öyle geçiyordu.
O, o zamanlar zayıftı ve ben 120 kilolardaydım. Buna rağmen bir kere bile eğreti bir şekilde baktığını hatırlamıyorum.
Eğitimler bitti, sınavlar kazanıldı. Türkiye’nin en iyi mağazalarında, ayrı şehirlerde Reyon Yöneticisi olarak göreve başladık.
Kısa zaman içerisinde o bulunduğu şehirde büyük bir başarı sergileyerek 6 ay sonrasında yine Türkiye’nin iyi markalarından biri olan X markasına 1.Müdür olarak geçiş yaptı.
Hep çok çalıştı.
Hep çok zeki, hep çok öğretici, hep çok fedakardı. Gayet hoş, alımlı, pozitif ve prezantable bir kadındı.
O markada da bir süre çalıştıktan sonra kariyer hedefini gerçekleştirmek için farklı bir marka ile anlaşarak İstanbul’a geldi.
Hayatında herşey yolunda gidip kariyerine yoğunlaşırken, onu İstanbul’a gitmeye ikna eden ablasının kanser tanısı ile hayatı tepetaklak oldu.
Ablasının tek istediği tek başına ayakta kalması ve sevdikleri ya da alışkanlıkları olmadan da yaşamasını öğrenmesiydi.
Bayram dönemi, iş yoğunluğu nedeni ile ablasının son günlerinde yanında olamadı. 1 gün daha kalıp işleri halledeyim öyle giderim derken ablası vefat etti. 1 gün ile son bir defa görmemişti meleğinin yüzünü.
Son bir defa görmek için neler vermezdi?
Yaşadığı pişmanlık nedeni ile 5 yıl olmasına rağmen hala mezarına gidemiyor mesela…
Değmiş miydi?
Ablası ölmeden önce onu sevmediğini düşünmüş. Öyle söylemiş ölmeden önce. Beni sevseydi gelirdi demiş…
Düşünebiliyor musunuz?
Canınızın bir parçası… İşe güce dalıp ihmal ettiğimiz sevdiklerimizin ölmeden önce düşündüğü şeyler bunlar…
Sevseydi gelirdi...
En sevdiği kişinin son düşüncesi onda derin bir pişmanlık, yalnızlık, mutsuzluk ve aşırı yemek yeme isteği uyandırdı.
Yaşadığı pişmanlık nedeni ile yaklaşık bir yıl içerisinde 36 bedenden 44 bedene çıktı.
Onu yeniden gördüğümde gözlerime inanamadım. O da öyle…
Ben çok zayıflamıştım o ise aşırı kilo almıştı.
Laf lafı açarken onun desteği ile aynı markada çalışmaya başladık.
Zaman içerisinde gördüm ki hala çok çalışıyordu. Şen kahkahaları ortalığı inletmiyordu artık ama her zamanki gibi yine çok profesyoneldi.
Bir gece hiç unutmuyorum. Gece saat 04:00 içine doğmuş sanırım. Yoldan gelmiş beni aradı ‘Iyi misin aklım sende kaldı.’ dedi. İyi olmadığımı söyledim. Gece 04:25’te kapı zili çalıyordu. Özlenen bir ses ile ‘Kuzummm, seni çok merak ettim, atladım geldim.’ işte böyle de bir deli 🙂
Yaşadığı bütün kayıp sürecini 3 gün 4 gün uyumadan çalışarak geçiriyordu. Bulunduğu iş yerinin büyüme oranları görülmeye değerdi.
Bütün patronların en sevdiği şey…
Bana bunu daha dün anlattı bu arada…
Yoğun bir tarihte 2 gün iş yerinde sabahladıktan sonra. üst yönetim ziyareti gelmiş. Onu üstü başı kötü halde, kilolu ve saçı başı dağınık halde görünce ne yaşadığını bilmeden, içinde bulunduğu durumu sorgulamadan kibar bir şekilde görev yerini değiştirdiler. (Ben evine yakın olduğu için değişti sanıyordum.)
Evet olabilir insanlık hali ne var bunda diyebilirsiniz. Ama asıl sebebi; bulunduğu lokasyonun elit kesimde olup, onun prezantasyonunun o yer için uygun olmadığı…
Bunu söyleyen ne kadar kibar bir dille söylemiş olsa da bunu anlamayacak kadar gerizekalı değiliz…
Sonrasında onu hırsızlığın tavan yaptığı, satışların kötü gittiği gözden uzak bir yere gönderdiler.
Peki o ne yaptı?
Yıldı mı?
Vaz mı geçti?
Tabi ki hayır…
Kalktı ve savaşa devam etti…
Gittiği yerin satışlarını büyüttü. Yaşadığı girdap onda değişim etkisini tetikledi ve 40 kilo verdi.
Şimdi ise yapılan teklif onu göz önünde bir yere almak…
Pardon sebep???
Siz ne sanıyorsunuz?
Herşey o kadar basit mi?
İnsanların yaşadığı acıları önemsemeden, nedenlerini bilmeden, ön yargı ile verdiğiniz kararlar kişinin özgüvenine nasıl tecavüz ediyor farkında mısınız?
Siz şimdi trilyonluk iş yerlerini yönetseniz ne olur, yönetmeseniz ne olur?
Biz çok güçlüyüz…
Atılacak kahkahalarımız, gidilecek yerlerimiz, okuyacak kitaplarımız, paylaşılacak binlerce anımız var…
Allah kimseye sevdiğini son bir kez göremeyecek durumda bırakmasın.
O azap nasıldır bilmiyorum ama umarım yaşamak zorunda kalmayız.
Şimdi bırakın herşeyi…
Özlediğiniz kim varsa arayın.
Gitmeniz gereken bir yer varsa gidin.
Söylemeniz gereken birşey varsa susmayın.
Ve hiç kimsenin acılarını bilmeden onun hakkında karar vermeyin…