Demek ayrılık vakti geldi çattı benim ponçik göbeğim!
Yıllarca kilolu insanlara minnoş bir ayı ya da yastık muamelesi yapan insanlara inat!
O lüzumsuz sarkma sorularına inat!
‘Ya bişey sorucaaaam. O kadar kilo verdin sarkma olmadı mı?
Sana ne!
Kime ne!
Size ne!
İnsanların vücudundaki sarkmalardan, kilo alıp vermesinden, kadınlar için doğumda aldığı kilolardan, erkekler için veremediği kilolardan size ne!
Haddinizi bilin biraz!
….
Senden ayrılacağım için o kadar mutluyum ki, içinde bulunduğum durumu anlatmaya kalemim yeter mi onu da bilmiyorum.
Küçükken hep aklımdan geçirirdim;
‘Keşke sihirli bir makasım olsa da şu kocaman göbeğimi kesip benden alsa ve dümdüz bir karnım olsa.‘ diye…
33 yıldır bedenime neler yaptığımı görmek o kadar üzücü ki tarifi yok…
Hayatımda ilk defa bir ameliyata girerken korkuyorum. Hem de çok korkuyorum. Kalp atışlarım yükseliyor aklıma geldikçe midem bulanıyor.
Çünkü kuzenimle birlikte ameliyatı izledik. Bunun biraz tuhaf olduğumun farkındayım.
Şimdi birçok insan; ‘Iyyy nasıl izliyorsun, ben hayatta izleyemem.’ diyebilir. Vücuduma neler yapılacağını, sonrasında oluşacak komplikasyonları, ameliyat esnasında neler ile karşılaşacağımı bilmeden o ameliyat masasına yatamam.
Ama izlemez olaydık:)
Ameliyatı izlemeden önce, kuzenimle; biz bu işin altından kalkarız, aileme haber vermeyelim merak etmesinler diye düşünürken; ameliyatı izledikten sonra kuzenimin tepkisi aynen şöyleydi;
‘Senem, annem gelsin, teyzemle eniştem de gelsin, hatta dedemlerde gelsin, herkes gelsin…’
O kadar korkmuştuk yani. Derken herkes geldi 🙂
…
Ameliyat günü…
Sabah saat 07:00′ de hastaneye gittik annemle beraber. Ameliyat öncesi klasik soruları yanıtladıktan ve odaların boşalması için iki saat bekledikten sonra sıra bana geldi. Hasta bakıcı ile annem bana yeşil ameliyat önlüğünü giydirirken kalbim duracaktı sanırım. Ameliyat yaklaşık beş saat sürecekti ve ben sonrasında neler ile karşılaşacağımı hiç bilmiyordum. Tek bildiğim dayanılmaz acıların olacağıydı ama buna da hazırlıklıydık. Ameliyat sonrasındaki süreçte mottomuz; ‘Hiçbir acı sonsuza kadar sürmez, dayan Senem.’ di.
Sedyeye yatırılıp, asansöre binip – 2.kata indiğimizde kendimi kurbanlık koyun gibi resmen bir mezbaada hissediyordum. Gülmeyin, çok ciddiyim. Sıra sıra sedyelerde, farklı farklı ameliyatları bekleyen insanlar…
Derken, benim kahramanım geldi.
Hal hatır faslından sonra, kulağıma eğilip bana teşekkür etti.
‘Beni sadece bir kere görüp, bana güvendiğin için çok teşekkür ederim.’
‘Asıl ben size teşekkür ederim.’
Hayalimdeki beni bana verdiğiniz için önce size, sonra o muhteşem ekibinize çok çok teşekkür ederim.
Sıra bana gelmişti. Fotoğraf çekimlerinden sonra ve kesilecek-toparlanacak olan yerler kalem ile çizildikten sonra ameliyat masasına yattım.
En son narkoz doktoru bana birşeyler soruyordu ama hissediyordum. Açılan damar yolundan vücuduma doğru bir soğukluk hissediyordum ve bayıldım.
…
Beş saat sonra, gözümü açtığımda odama getirilmiş tir tir titriyordum. Babam her zamanki gibi o an’ları videoya almıştı. O kadar çok titriyordum ki yarı baygın halde olmama rağmen çok net hatırlıyorum.
Vücudumdan beş kilo ölü deri kesilmişti. Tabi bunu paylaşıp daha da iğrençleşmeyeyim:)
Aradan biraz zaman geçtikten sonra gelenler, gidenler derken narkozun etkisi ile; en yakın arkadaşıma kendisinin ne zaman ameliyat olacağını falan sormuşum.
Kontrole gelen doktor, ameliyat sonrası kullanmam için korse siparişini verdi, ama aynı gün kullanamadım. Çünkü bir tuhaflık vardı. Çok fazla kanamam vardı sanki. Hiçbirşey yemek ya da içmek istemiyordum, canım yanıyordu. Karın bölgem çok değil ama bacaklarım beni öldürüyordu sanki.
Doktorumun söylediği pozisyonda bir süre yatıp, narkozun etkisi azalıp, kendime geldikten sonra yavaştan yürümem gerekiyordu. Ben çok dirayetliyimdir bu konularda, hemen sondayı çıkartmalarını istedim. Tek başıma tuvalete gidebilirdim, yürüyebilirdim.
Pardon!
Ne tuvaleti, ne yürümesi. Ayakta bile duramadım. Hemen yatağıma geri yatırılıp gün boyunca belki ertesi gün bile kalkmamam gerektiğini söylediler.
Sürekli kan değerlerim kontrol ediliyordu. Bu normaldi ama, hissediyordum. Söylemiyorlardı ama birşeyler oluyordu. Diren sürekli kan doluyordu.
Evet doğru tahmin kan kaybediyordum.
Ertesi gün, değişen vücut değerlerim nedeni ile hastanede kalma süremin uzadığını söylediler,gözlem altında kalmalıydım. Yani anlayacağınız hafta sonu maaile hastanede olacaktık.
Yürümek için kaldırıldığımda harekete bağlı olarak daha çok kan kaybediyordum. İki büklüm yürümek zorunda olmam yetmiyormuş gibi kafamı bile kaldıracak halim kalmamıştı. Kimin olduğunu bilmediğim bir ünite kanı onayımız ile vücuduma verdiler. Yaşadığım küçük çaplı baygınlık sonrasında ayılırken; yengemin elini okşarken buldum kendimi 🙂 O bunu damarlarımda yeni dolaşan kana bağladı tabi…
Derken üç gün geçmişti. Karnım değil ama iç bacaklarımın gerildiği alanlar beni öldürüyordu. Yürüyemiyordum, doğrulamıyordum, nefes bile alamıyordum bazı an’lar.
Bir de yanımda yatan hastanın çıtkırıldım halleri beni gerçekten bunaltıyordu. Karnından ve iç bacaklarından ameliyat olan bendim ben! Canım yanıyordu benim! Ama inanın onun kadar çıtkırıldım olamadım.
Bazen diyorum ki keşke olabilsem!
İlgiye, sevgiye, yardıma muhtaç olabilsem ama yapamam!
Kimseye ihtiyacım yok ki benim.
Her canım yandığında, soluksuz kaldığımda, bunaldığımda hep ama hep aklımda ve dilimde şu vardı.
Allah’ım sana şükürler olsun, bugünleri de gördüm. Ama ben neler görmedim ki! Neler yaşamadım ki! Hepsi ile tek başıma savaştım. Biliyorum bunlar da geçecek. Çünkü; hiçbir acı sonsuza kadar sürmez.