Pazar…
Haftanın son günü…
Günler sonra; kimseden destek almadan hafif eğik bir şekilde yürüyebiliyor, kendi ihtiyaçlarımı kendim giderebilecek kadar iyi hissediyordum.
Estetik harikası teyzemiz de gittiğine göre; odada yine yalnızdık…
Çıkarken ki mutluluğunu görmeliydiniz, yaramaz çocuklar gibiydi.
Günün en güzel an’ı yurtdışından gelen arkadaşımın ziyaretiydi. Gelirken bana rahat uyumam için Kartal Yuvası’ndan yastık almıştı. Ne düşünceli insanlar var. Hemen odamın başköşesinde yerini aldı.
O günü de atlattıktan sonra beklenen gün gelmişti.
Pazartesi
Benim süperman doktorum son kontrollerini yaptıktan sonra, beni taburcu edecekti.
-Benim melek kızım bugün nasıl?
-Gayet iyi hissediyorum.
-Artık çıkabilirsin, herşey yolunda. Haftaya çarşamba kontrol randevusuna gelmeyi ve o zamana kadar ilaçlarını düzenli kullanmayı unutma.
-Nasıl unuturum:)
Sanki aylardır hastanede kalmışız gibi, eşyalar bir yığın olmuştu. Anneme bu kadar eşyayı nasıl götüreceğimizi sorarken, elbet bir hayırsever gelir herhalde dedi. Tam sabah sabah kim gelir diyecekken; kuzenim kapıdan içeri girdi. Bu kadının kalbi temiz ❤️
Eşyalara yardım edip, bizi taksiye bindirdi. Eve geldiğimizde babam o gür ve şen sesi ile ‘Prensesim geldi sonunda.’ diyerek karşıladı bizi. Herzamanki gibi kahvaltıyı hazırlamış bekliyordu.
Ne mükemmel bir duygu, bir babanızın olması.
Farkettim ki o ana kadar, günlerdir doğru düzgün birşey yememiştim. Karnım ağrıyor, ağrısı sırtımı deliyordu sanki. Babam hemen eczaneye gidip rahatlamam için ilaç ve pansuman yapmak için doktorun söylediği gerekli malzemeleri alıp geldi. Hasta hali ile bütün semti gezmişti aradığı malzemeleri bulmak için.
Babam yokken annem de beni duşa sokup bir güzel yıkadı. Sonra kıyafetlerimi, çorabımı giydirip, tıpkı çocukken yaptığı gibi uyumama yardım etti. Herhalde en son 7 yaşındaydım beni yıkayıp, giydirip, uyuttuğunda.
Ne tuhaf bir duygu?
Ben sizin hakkınızı nasıl öderim?
Ziyarete gelen akrabalar, iş arkadaşlarım derken birkaç gün daha geçti.
İstanbul’da kaldıkça babam kendini daha kötü hissediyordu. Zaten rahatsızlığı nedeni ile zayıf olan ciğerleri, pis havayı kaldıramıyordu.
Ben de kendimi bu bir haftada iyice toplamıştım artık. Onların da gitme zamanı gelmişti. Zaten hafta sonu onlar gittikten sonra ben de salı günü kontrol sonrasında işe başlayacaktım.
Ve yine yalnızdım…
Yatmaktan ve antibiyotik ilaçların verdiği uyku halinden fenalık gelmişti. Netflix dizileri, Sabahattin Ali kitapları, yeni çıkan şarkılar, İngilizce ders notları, blog yazıları derken koca bir ay geçmişti.
Sonunda bitmişti ve işe başlayacaktım.
Tabi vücuduma sorgusuz sualsiz yerleşen enfeksiyon izin verirse?
Pazartesi:
Sabah kalktığımda sol bacağımın uyluk bölgesi ile birleşen yerinde kocaman bir şişlik, dokunamıyorum. Dokunduğum an sanki bütün vücuduma dikenler batıyor. Sağ taraftaki bacağımda zaten hafif açılan ve bir türlü kapanmayan dikiş ile birleşince canımı çok yakıyor. Yürüyemiyorum.
Neyseki yarın sabah kontrolüm var.
Ben bu halde nasıl çalışacağım?
Yürüyemiyorum bile…
Bütün gece sızlandıktan sonra sabah nihayet muayene zamanı gelmişti.
Ameliyat sonrasında küçükte olsa enfeksiyon riski olabileceğini biliyorduk. Meğer; dikiş yerlerinin altında küçük tüyler çıkmaya başladığı için apse yapmış ve şişmiş. Benim sevgili doktorum sorunlu bölgeyi güzelce temizledikten sonra, antibiyotik verip, rapor süremi bir müddet daha uzattı. Bu şekilde çalışamazdım. Yine dayanılmaz acılar içindeydim.
Eve geldim. Biraz uyumaya çalıştım ama nafile!
Kalbimin ve beynimin bütün damarları apse yapan yerde atıyordu sanki.
Uyuyamıyordum!
Sabah oldu, öğlen oldu hala uyuyamıyorum. Biricik kuzenimi aradım, gelip beni hastaneye götürmesi için. O gelene kadar acıdan bayılmışım. Defalarca kapı vurulmasına, telefon çalmasına tepki vermeden ki uykum çok hafiftir.
Kendime gelip kapıyı açtığımda 34 yıldır ilk defa; onu bana sarılıp ağlarken gördüm. O kadar korkmuştu ki onu öyle görünce ben de çok korktum. Birbirimizi ne kadar sevdiğimizi anlatmama gerek bile yok.
O olmadan hayat nasıl olur?
Sorusunu kendime sormaya korkuyorum çoğu zaman…
Biraz sakinleştikten sonra E. Hocayı aradık. Komplikasyonlardan bahsedince hemen hastaneye gitmemizi istedi. Kendisi yoktu ama Estetik Cerrahi Acil Doktoru T. Hanım’a yönlendirdi.
E. Hoca, yapılacak işlemleri kendisine zaten anlattığı için bizi hemen kan vermemiz için ilgili bölüme yönlendirdi. Sonuçlarına göre; röntgen ve renkli ultrason çekilecekti.
Sonuçlar aslında belliydi. Enfeksiyon kapmıştım ama vücudumun ne kadarını kapladığını anlamak için ultrasona girdim. Bacağımın büyük bölümü mikrop kapmıştı ve acilen hastaneye yatmam gerekiyordu. Ne kadar kalmak istemiyorum desemde nafile!
8 günlük bir antibiyotik tedavisi olacaktı ve gözlem altında olmam gerekiyordu. Sabah akşam ilaçlardan sersem gibi uyuyordum. Koca bir haftayı daha hastanede geçirdikten sonra artık çıkma vakti gelmişti.
Doğru düzgün yürüyemesemde ilk zamanlara göre çok çok daha iyiydim.
Sabah E. Hoca geldiğinde herşeyin çok iyi olduğunu, kendime iyi bakmamı ve haftaya tekrar kontrole gelmemi söyledi.
Artık özgürdüm!
Ya da ben öyle sanıyordum…