back to top

Adı Aşk Olsun

Uzun zamandır yazılarımı takip eden okuyucularım ile bir süredir hİçbir şey paylaşmadığımı fark ettim. Öyle ki; tesadüfen denk geldiğim ve uzun zamandır görüşmediğim arkadaşlarım bile neden yazmadığımı soruyorlar.

Kem küm…:)

Aslında bilmiyorum tam olarak neden yazmadığımı. Okunup yanlış anlaşılmalara sebep olabileceğini düşünerek yazmıyorum sanırım. Sanırım değil öyle. Kendimi baskı altında hissettiğim zamanlarda mutsuz olurum,başarısız olurum ve yaptığım birçok şeyden keyif almam… Hayatımdaki insanların okuyup üzerlerine alınacağını düşündüğümden olsa gerek yazmıyorum, yazamıyorum.

Beni mutlu eden eylemlerden neden bir başkası alınacak ya da üzülecek diye vazgeçiyorum ki ben?

Zaten bu bloğu yazmamdaki amaç birilerine destek olup, onların kendilerini güçlü hissetmelerini sağlamak değil miydi?

Hem kendime hem de yaklaşık 90 ülkeden kırk bine yaklaşan okuyucu kitleme haksızlıktı bu. O yüzden yeniden aldım elime kağıdı kalemi pardon diz üstü bilgisayarımı başladım yeniden yazmaya🤗

Bloğumu takip edenler bilir, aptal aşıklar serisi vardı. Bir dönem yaşadığım olayları esprili ve mübalağalı bir şekilde yazdığım. İşte onu kaldırdım. Çünkü orada yazdığım baş karakterleri de yıllar içinde affettim. Şevkat ile varlıklarını kabul ve azad ettim. Belki kitabımı yazarken kapısını çalabilirim tekrar, belki de tek bir yazı halinde o dönemde hissettiklerimi yazabilirim bilmiyorum şu an karar vermedim henüz.

Yeni bir hikaye yazmak çok zor A dostlar!

Birini sevmek, aşık olmak, sevmek, sevilmek, saygı duymak, empati kurmak ve en önemlisi olduğu gibi kabul etmek ve olduğun gibi kabul edilebilmek…

Ben evrene gönderdiğim mesajların doğruluğundan şüpheliyim.:)

Bu zamana kadar uzun boylu olduğumdan zaar hep uzun boylu bir erkek arkadaşım olmasını dilemiştim. Ve evet o kişi ile karşılaşmıştım. Ama diğer istediklerimi iletmemişim galiba sadece uzun boylu olarak geldi sipariş…

Aykut Oğut’u çok severim bilirsiniz. Hatta hayatımı, hayata bakış açımı değiştiren bir yazardır kendisi… Geçenlerde yine bir kitabını okuduğumda yine insanların evrene gönderdiği mesajların yanlışlığından bahsediyordu. Şöyle ki; eğer yeşil gözlü birini dilerseniz evren size yeşil gözlü birini gönderir. Sonra sadece yeşil gözlü olmasının yeterli gelmediğini, kitap okumadığını fark edersiniz. Bu sefer dilinizi değiştirip istediğiniz özelliklerde birisi için çağırmaya başlarsınız. Şöyle bir liste oluşturmaya çalışsanız o liste uzar gider; Uzun boylu olsun, yeşil gözlü olsun, kitap okusun, müzik dinlesin, zengin olsun, vsvs…

Aslına bakarsanız güçlü birini dilerken bile; alt benliğimizde aslında korunmaya ihtiyacımız olduğu yatıyor.

Önce ne istediğimize karar vermemiz gerekiyor. Aykut Oğut eşi Esra ile evrene doğru mesajı gönderdiği gece ‘ciddi anlamda’ tanışıyor.(Daha önce ayak üstü tanışmış olmasına rağmen.) Ne tuhaf değil mi? Yanlış anlaşılmasın kendi doğrularına göre doğru 🙂

Belki üç beş ay önce tanışsalardı Aykut Oğut’ta farkındalık oluşmayacaktı ve elindeki liste ile kapı kapı dolaşıyor olacaktı halen. Tek bir şey istiyordu;

Kendisi gibi olmak isteyeceğim, benim gibi olmak isteyecek bir kadın ile huzur dolu bir ilişki…

Burada aslında bir elmanın iki yarısı olmaktan, tamamen aynı olmaktan bahsetmiyor. Birbirini anlamaktan, ortak paydada buluşmaktan, birbirini anlamaktan, birbirine güzellikler katmaktan bahsediyor.

Ben de kitabı okuduğum zaman ‘yok artık, daha neler!’ demiştim ama aynı dilekle erkek arkadaşım ile tanıştım. Aynı dilek derken oradaki kadını adam olarak dilemiştim.:) Bizim sıralama farklı olsa da biraz, şimdilerde iyi arkadaşız… Hatta o kadar iyi arkadaşız ki; iş yoğunluklarımızdan dolayı haftada sadece bir gün görüşüyoruz.:) Birbirimizi sıkmadan, yormadan, yorulmadan, anlamaya çalışarak… Daha fazlası olabilir mi? Belki olabilir ama öncelikler devreye girdiği zaman değişiyor biraz durumlar… Bu da başka bir yazının konusu.

-Aşk nedir? sorusuna 47 yıllık eşini kaybeden teyzenin “Şimdi ben derdimi anlatırken konuşmak zorunda kalacağım.” demesi geliyor aklıma onu düşününce.

Siz konuşmak zorunda kalmazsınız sizi anlayan ve olduğunuz gibi kabul eden insanlar olduğu zaman çevrenizde. Ne kıymetli bir duygudur, ne anlamlıdır…

Gittiğiniz mekanların, gezdiğiniz yerlerin, okuduğunuz kitapların, dinlediğiniz müziklerin daha bir anlam kazanmasıdır AŞK…

‘Aşk; birine seni mahvetme yetkisi vermek ve bunu kullanmayacağına güvenmektir.’ demiş Antuan Quentin, Katliamı önleyen katliam isimli kitabında.

Dostoyevski: Aşktır

Şeyh Galib: Mumdan kayıklarla ateş denizini geçmektir

Platon: Akıl hastalığıdır

Aristo: Acı çekmektir

Freud: Libidodur

Dante: Esarettir

O. Wilde: Yanlış anlamadır

Goethe: Zaman kaybıdır

Murakami: Makarnadır

Mevlana: İnançtır demiş Aşk için…

Peki ya sizce aşk nedir?

Siz cevabı düşünürken ben de yazıma devam edeyim 🙂

Kanada’da yapılan bir araştırmada ilişkilerin nasıl başladığına dair bir çalışma yapılarak; University of Victoria’dan bilim insanları farklı demografik yapılardan bin 900 kişiyle görüşmüş. Araştırmanın yürütücüsü Danu Anthony Stinson; ‘Birçok insan rahatlıkla nasıl ve neden partnerlerini seçtiklerini, aşık olduklarını rahatça söyleyebilir ama gerçek durum bundan farklı. İki yabancının birbirine nasıl çekildiğine ve görüşmeye başladıklarına dair oldukça çalışma bulunuyor ama ilişkilerin çoğu böyle başlamıyor.’

Çalışmaya katılanların büyük kısmı romantik bir ilişki öncesinde arkadaşlıklarının bir iki yılı bulduğunu söylerken, yine büyük kısmı romantik bir ilişkiden önce arkadaş olarak başlamayı tercih ettiklerini belirtmiş.

Sonuçları Social Psychological and Personality Science dergisinde yayımlanan araştırmanın sonuçlarını değerlendiren Stinson, “Çalışmamız arkadaşlık ve romantik ilişki arasındaki çizgilerin belirgin olmadığını ortaya koyuyor”

Bence diyor ki; Sen istediğin kadar ara, istediğin kadar evrene mesaj gönder. ‘İsteyerek aşık olmazsın, sadece bir bakarsın olmuşsun.’ Bu da Kaybedenler Kulübü’nden.

Aşık olmak ya da aşık olduğumuzu zannettiğimiz duyguya aşık oluyoruz belki de bu zamanlarda. Bu da çok olasılık dahilinde değil mi sizce de?

Düşünsenize; Aşka aşık olmak!

Aklınıza geldiği an karnınızda kelebeklerin uçuşması, en nefret ettiğiniz şeylere bile heves etmeniz, hayaller kurmanız, birlikte uzakları keşfetmek, uzun yolculuklar yapmak, el ele son nefesine kadar hiç ayrılmamak…

Derin bir iç çektiğini duyar gibiyim sayın okur ama çekme boşuna. Gerçek değil tatlım bunlar… Olsa da sürdürülebilir olmuyor ne yazık ki. Çünkü karşı taraf senin ona olan sevginden emin olduğu an öncelikleri değişiyor. Belkide hep öyleydi ama biz görmek istemiyoruz. Bak bu büyük bir tuzak! Kendine bağımlı hale getirmeye çalışan her kişi çok tehlikelidir. Burada kısa bir parantez açayım. Ben hızımı almış yazarken başka bir olay geldi aklıma konuları bişleştireyim bari…

Bak şöyle bir düşün; Sürekli birileri hakkında konuştuğunuz yakın arkadaşlarınız vardır. Sana karşı tarafı kötüleyip seni ona karşı dolduran sonra da gidip o kişi veya kişilerle plan – program yapan birini düşün. Sen yalnızlaşırken o kalabalıklaşır. Sen mutsuzlaşırken o çevrende kahkahalar atar. Sonra bir bakarsın yapayalnızsın… Çünkü bu bencil insan hareketidir. Bu sadece ikili ilişkilerde değil sosyal ortamlarda da büyük bir tehlikedir. Lütfen çevrenize bir de bu gözle bakın. Uzak durun uzak! Sizi benliğinizden çıkaran herkesten, herşeyden uzak durun…

İkili ilişkilerde ise siz aşkın en doruğuna çıktığınız, mavilere boyandığınız an bir bakmışsınız kahramanınız kayıp, yine darlanmış. Bu yazıyı defalarca bu şarkıyı dinleyerek yazdım. Küçük bir kısmını da yazıma eklemek istedim. ‘Deniz tuzu’

Velhasıl aşk güzel şey de anlayabilene…

Anlamayana da Aşk olsun…

Senem Acar
Senem Acarhttp://Hayalimdekiben.com/
Yaşadıklarımı Örnek Almak İçin Bir Sebebin Yok. Alma Zaten. Ben Kılavuzun Değilim, Dilediğin Zamana Kadar YOL ARKADAŞINIM!

Yorumlar

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgilinizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir