Bazı insanlar hayatımıza girer, çıkar ve biz hiçbir zaman aynı insan olarak kalmayız.
Kore gazileri vücutlarında bir şarapnel parçası taşır ya; biz de bitmiş bir ilişkinin izlerini kalbimizde, bedenimizde, aklımızda, beynimizde taşıyor, onları kendimizden bir parça sayıp sarıp sarmalıyoruz.
İstemiyoruz ki; kimse görsün, bilsin, öğrensin…
İstemiyoruz çünkü; korkularımızın esiri olarak yaşamak işimize geliyor.
‘Kendi halinde olmak en güzeli’ diyip kendimizi kandırmaya devam ediyoruz.
Biliyoruz ki; biri bilse o parçanı yerini, hiç acımadan tekrar gelip aynı yerden bir parça daha acıtacak canımızı.
Hayata dair derdi, tasası, beklentisi olmayan gamsız bir insana dönüşüyoruz daha sonrasında.
İhtiyacımız olan tek şey; küçük bir sahil kasabasında baraka, sandal ve olta…
‘Sabah erkenden uyan, balığa çık, rüzgar ile birlikte için huzur dolsun. Akşam gel, gaz lambasının başında yazmaya başla. Geçinecek kadar gelir yeterli. En sevdiğin insanlar ile arada görüş, mutluluğun tadını çıkar.’
Ne kadar basit aslında mutlu olmak. Sadece sevdiğin yerde, sevdiğin insan ile sevdiğin aktiviteleri gerçekleştirerek mutlu olabilecekken; biz sınırlarımızı zorlayıp, kendimizi mutsuz etmeye çalışıyoruz.
Kalp kırıklarımız dışında hiç bir sağlık sorunumuz yokken, o kırık bizim bütün organlarımızı etkiliyor. Sadece fiziksel olarak değil, psikolojik olarak da etkileniyoruz. Nefes alamıyoruz, inancımızı sorguluyoruz ve en can alıcı noktası güvenemiyoruz. Zamana ihtiyacımız olduğunu bilip, süresini bilmiyoruz.
Hayatımıza giren herkese öcü gibi bakıp, yaşantımızın kıyısına bile yaklaştırmıyoruz. Bir nevi savunma taktiği geliştiriyoruz kendimizce.
‘Ne kadar az insan o kadar çok huzur.’
Ama öyle değil ki hayat!
Ne zamana kadar kaçacağız?
Ne zamana kadar gözlerimiz dolarak eski defterlerin tozlarını alıp,yeniden rafına kaldıracağız?
Yalnızlığa alışan insanların en büyük kaosudur bu; yalnızlığa alışıp, herkesin kalabalık gelmesi.
Şans vermek gerekmiyor mu artık birine?
En önemlisi kendimize?
Şarapnel parçaları gençken insan hayatını etkilemez ama yaş aldıkça sahip olduğu bedeni de çürütür. Tedavi edilmezse de ölüm ile sonuçlanır.
Şimdi söyle;
Ölmek mi istiyorsun yoksa tedavi olmak mı?