Çok değil bundan yirmi yıl öncesine kadar insanlar sevdiklerinin fotoğraflarını cüzdanlarında, ceketlerinin iç cebinde ya da koyunlarında saklarlardı. Nedenini o zamanlar çocuk aklımla farklı değerlendirsemde şimdi anlıyorum neden olduğunu…
İlk telefonumu babam ben orta sona gittiğimde almıştı ve hala aynı hattı kullanırım. Kırklı yaşlarına merdiven dayamış biri olarak telefon hattımın hala babamın üzerine olması bana kendimi hala çocuk hissettiriyor. Çok ilginç evet ama o zamanlar aklımdan hiç çıkmıyor. Dinlediğim doksanlı yıllara ait müzikler, kütüphaneli koltuklar, çiçekli uzun perdeler, yer yatakları, divanlar ve kapı önünde sabaha kadar yapılan eşsiz sohbetler… Mahalle kültürünün devam ettiği, insanların birbirlerinin sorunlarına duyarsız kalmadığı, komşusu açken tok uyuyamayan insanların olduğu müthiş zamanlar…
Ben çocukken; birçok ailenin evinde televizyon, bulaşık makinesi, kahve makinesi, parçalı mutfak robotları gibi elektronik cihazlar yoktu. Hatta o kadar ki; bilgisayar bile yoktu. Dolayısı ile sosyal medya erişimi çok sınırlıydı. Şimdiki gibi cep telefonu tabletler, oyun bilgisayarları falan hak getire… Evinde ev telefonu, bilgisayarı, atarisi olan insanlar şanslı sayılırdı. Benim bir müzik çalarım vardı. O zamanlar walkman deniyordu, okula gidip gelirken dinlerdim. Sonra daha dijital olanları çıktı ve onlarda tarihin derinliklerinde kayboldu.
Bazen düşünüyorum da daha mı güzeldi o zamanlar?
İnsanların ansiklopedi sayfaları karıştırarak bilgiye ulaşabildiği, anın tadını çıkarabildiği, yedikleri yemekleri paylaşmadan sadece karınlarını doyurup sohbet ettikleri masalar… Değer yargılarının iki kare ve bol filtre ile paylaşılan fotoğraflara yüklenmeden, sevginin sorgulanmadığı kıymetli zamanlar…
Son yıllarda artış gösteren kadın cinayetleri, uyuşturucu ticaretleri, çocuk tecavüzleri, hayvanların toplu ölümleri, cinsel yönelim tercihlerinin değişikliğinin bu kadar göz önünde yaşanması kalbimin sıkışmasına neden oluyor bazı zamanlar… Aslında bunlar hep vardı ama insanlar sosyal medyada adalet sağlamaya çalışmıyordu. Adalet denen bir sistem vardı evet, ama şimdilerde düşünce suçundan bile insanlar ceza evlerinde yatmak durumunda kalıyor. Seksenli yıllara geri dönüyoruz bu noktada. Ülkemiz istila halinde ve ben artık kendi ülkemde kendimi güvende hissetmiyorum. Ve tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de gündelik sorunlarımız bizi boğuyor.
Tekrar soruyorum kendime; daha mı güzeldi o zamanlar?
Şöyle bir bakıyorum genç arkadaşlarıma hayatlarını sosyal medyada yaşıyorlar. Kullandıkları programlar, uyguladıkları filtreler doğallıktan uzak ve bu fotoğraflar ile kendilerini kandırdıkları yetmezmiş gibi sosyal çevresini de kandırıyorlar. Kendilerine ve de psikolojilerine ne yaptıklarının umarım kısa zamanda farkına varırlar. Bu bir tercih meselesidir saygı duyuyorum ama sosyal medya kullanmayan insanlara da saygı duyulması taraftarıyım. Herkesin herşeyi bilmesine gerek yok, bilmesi gerekeni bilmesi yeterlidir benim için. ‘Kimsenin hayatına kimse karışamaz.’ sözü çok sevdiğim bir sözdür. Bu söylediğim kişilerin yaş aralığı 18-25 yaş arası bu arada. Bunun bir de orta ve ileriki yaş grubu var, onlar için durum daha da vahim. Hatta onlar sadece filtre kullanmakla kalmayıp, sonsuz görgüsüzlükleri ile kendilerini cümle aleme rezil ediyorlar. Başka bir versiyonunda da fotoğraflarının paylaşılmadığı için kendini değersiz hissedenler var. Sanırsın dünyanın en büyük problemi bu. İşte falan kişi ile paylaştın benimle paylaşmadın, çok üzüldüm.
Neye üzüldün pardon?
Olayı daha da abartıp kendi fotoğraflarını telefonunun ekran fotoğrafı yapmadığı için, geçirilen zamanı hiçe sayıp, ilişkisini bitiren insanlar var.
Çok acı değil mi gerçekten?
Siz ne zaman bu kadar ergen düşüncelerin esiri oldunuz?
Kıskançlıktan bu kadar mı döndü gözünüz?
Bu dönemde birbirini anlayan insanların buluşması çok zorken bunun saçma olduğunu düşünen sadece ben miyim sahiden? Bu kişiyi bulup bir ilişki yaşayabiliyorsan bu özeldir, geçirilen zaman kıymetlidir, her anı her saniyesi değerlidir.
Kime neyi ispat etmeniz gerekiyor?
Kime reklam yapıyorsunuz?
‘Kişi kendinden bilir işi’ der annem her zaman sahi kendinizden mi biliyorsunuz?
Aldatıyor musun? diye sorgularken siz mi aldatıyorsunuz mesela?
İnsanların telefonunu karıştırırken kendi yaptıklarınızın özetini mi arıyorsunuz?
Bunlar hep toplum baskısı…
Yirmi birinci yüzyılda olduğumuzu hatırlayın lütfen. İnsanlar aya çıkıyor tek derdiniz kimin nerede kiminle ne yaptığı mı gerçekten?
Evvel zaman olur ki; gün gelir sahip olduğunuz düşünceler size sahip olur. Mutsuzluğunuzun temeli içinde bulunduğunuz durum değil, durum hakkındaki düşüncelerinizdir. Onlar değişmediği sürece siz de değişmeyeceksiniz.