Yirmili ve daha küçük yaşlarda hayalinizdeki ya da evlenmek istediğiniz insanı sorduklarında genelde verilen cevaplar hep aynıdır.
Kızlar açısından; yakışıklı, uzun boylu,renkli gözlü, kumral, zengin ya da esmer, uzun boylu karizmatik ve yine zengin…
Erkekler açısından ise; Manken gibi fiziği olan, renkli gözlü, minyon, giydiği yakışan, alımlı, bakımlı ve güzel…
Farkında mısınız? Hiç karakter özelliklerinden bahsetmedim. Zeki demedim, kültürlü demedim, vizyon sahibi demedim, vicdanlı olması demedim, merhametli olması demedim… Bu liste uzar da gider.
Velhasıl o yaşlarda bizlerin tek ilgilendiği insanların dış görünüşlerine aşık olup, kendi hayal dünyamızı oluşturmak.
‘Eğer dış görünüşe bu kadar önem vermeseydik; uğur böceklerini sevdiğimiz kadar hamam böceklerini de severdik!’ öyle değil mi?
Yıllar boyunca sahip olduğum karakteristik özelliklerime bakılmadan sadece dış görünüşüme bakılarak, insanların ön yargıları ile savaşan biri olarak itiraf etmeliyim ki; evet hepimiz bir şekilde dış görünüşten etkileniyoruz. Ama sonra ne oluyor biliyor musunuz? Bütün o büyüsüne kapıldığınız dış görünüş yerle bir oluyor ve güzel bir karaktere aşık olmanın ne demek olduğunu daha net görebiliyorsunuz. İşte bu yüzden aldığımız her yaş bizi bir adım daha sonrasını görmeye mecbur bırakıyor.
Yanınızda dünya güzeli bir kadın ya da bakmaya doyamadığınız bir adam düşünün… Nezaketten anlamayan, bir insana nasıl davranması gerektiğini bilmeyen ya da sizi defalarca aldatan… Ne kaldı elinize üzüntüden pişmanlıktan ve öfkeden başka?
Sanırım bunu otuzlu yaşlarınıza gelmeden ya da çok büyük darbeler yemeden anlayamayacaksınız ama zaman geçtikçe öğreniyorsunuz. Asıl önemli olan; karşınızdaki insanın size kattıkları… Yaşınız ilerledikçe eğlence kültürünüz, bakış açınız ve öncelikleriniz de değişecek ve o hayran olduğunuz fiziksel özelliklerin hepsi arka planda detay olarak kalacak.
Geçenlerde biz dizi izledim. Adamın karısı bir süre kanser tedavisi gördükten sonra vefat ediyor. Vefat etmeden önce de, kocasının izlemesi için ona bir video kaseti bırakıyor. Adam bir arkadaşına eşinden bahsederken şu cümlesinden o kadar etkilendim ki; sizlerle de paylaşmak istedim.
‘Ben eşim ile maça gitmeyi, birlikte film izlemeyi, oyun oynamayı, yemek yapmayı çok severdim. Ama en çok neyi severdim biliyor musun? Onunla hiçbir şey yapmadan sadece yan yana uzanıp saatlerce susmayı… Onunla susmayı özledim.’
Hayatınızdaki önceliklerden bahsederken bundan bahsediyordum aslında. Birlikte mutlu olduğunuz, mutlu hissettiğiniz insanlar ile birlikte olun. Bunu sadece ikili ilişki ya da evlilik olarak düşünmeyin. Size mutluluk vermeyen kimseyi hayatınızda tutmayın. Emin olun; ‘Kaliteli bir yalnızlık, seviyesiz bir birliktelikten çok çok daha iyidir.’