Adı Kanser…
Türünün önemi var mı?
Adını duyunca bile insanın içi ürperiyor.
Bilmek istemeyeceğiniz kadar kötü, yaşamak istemeyeceğiniz kadar tarifsiz bir acı…
Sevdiğiniz insan acılar içinde kıvranıyor ve siz hiçbir şey yapamıyorsunuz.
Gözünün içine bakıp ‘iyi olacaksın.’ derken, içinizde kopan fırtınalar herșeyi kasıp kavuracak cinsten oluyor o an…
Evet o bütün kötü duyguları size yaşatan çok sevdiğiniz birini kaybedecek olma duygusu…
O’nunla ilk tanıştımam bir İstanbul Beyefendisi olan T. amcamı alması ile gerçekleşti.
Bazı insanlar ile kardeş olmanız için aynı anneden doğmanıza gerek yoktur ya hani, T. amca da benim biricik kız kardeşimin babası…
Biz Kasımpașa’dan Fatih’e ilk taşıdığımız zaman 7 yaşındaydım. Dedem ve anaannem orada oturduğu için birçok kişiyi tanıyorduk aslında ama onu ilk defa görüyordum. Camdan dışarı bakan, upuzun simsiyah saçları olan çıtı pıtı bir kız. Gülümsedi önce, sonra ‘Aşağıya inelim mi?’ dedik ve indik. Tanışalı daha onbeș dakika olmasına rağmen kızın biri benimle şişko patates diye dalga geçti. Ben daha ağzımı açmadan küçücük boyu ile kızın üstüne ‘Ne diyorsun sen be!… diye yürüyüşünü görmeniz lazım. Bıraksam kızın saçını başını yolacak o derece sinirlendi.O kareyi gördüğüm an dedim ki; İşte benim kız kardeşim! Yaklaşık olarak yirmi altı yıldır beraberiz ve ben daha yirmi altı saniye küs kaldığımızı hatırlamam.
Biz küçükken böyle telefonlar, bilgisayarlar falan nerdeee… Camdan cama konuşmak için işaret dili geliştirmiştik kendi aramızda. Aynı orta okula gittik beraber. Lisede ve üniversitenin bir dönemine kadar hep karşılıklı oturduk. Uykumuz kaçınca camdan birilerinin kafasına üzüm falan atardık. Abilerimizin de uykusu kaçmışsa, camdan cama hortumlar eşliğinde oklarla karşılıklı savaş yapardık:)
O zamanlar yine yemeği çok sevdiğim için, T. amca ile N. teyze yemeğe çağırırdı hep. O güzel ailenin yeri hep çok ayrıdır bende. Hiç unutmam, üniversite döneminde babamın işleri biraz bozulunca okul taksidi bir dönem gecikmişti. Tabi benim güzel kız kardeşim durumu babasına söylemiş. O da ‘Sen benim de kızımsın, okul taksidini ben ödeyebilirim.’ demişti.
Ne güzel bir adamdı. Hiç kötü bir kelime duymadım ağzından. Tek amacı ailesi ile birlikte güzel bir hayat yaşamaktı fakat kansere yenik düştü. Bir ev, bir aile çınarsız kaldı.
Çınar ağacının anlamını bilir misiniz?
Çınar güçlü, uzun ömürlü, dayanıklı, yüce anlamına gelir. Aynı zamanda çınar, yüceliği ile sonsuzluktur. Uzun yaşayan büyüklerimize çınar örneği veririz; “Çınar gibi adam” deriz.
Aynı zamanda babanın gücünden bahsetmek için de çınar benzetmesi kullanılır; “baba çınar ağacı gibidir meyvesi olmasa da gölgesi yeter” denir.
….
İkincisi; yine 2005 yılında tanıştığım ve birbirimizin iyi kötü her anında yan yana olduğum başka bir kız kardeşimin annesi… Ben hiç görmedim ama ona bakınca yani o güçlü kadına, nasıl mükemmel bir annenin kızı olduğunu hemen anlayabilirsiniz. Babasına ve 2 erkek kardeşine daha çok küçük yaşta anne olmak zorunda kalmasından tutun şimdi bile hala her anlarında yanında olması ile Böyle insanlar kaldı mı? dedirtiyor insana…
…
Üçüncüsü; benim güzeller güzeli başka bir kız kardeşimin melek ablası…
Daha önce bahsetmiştim. İşlerini bitirip yanına gidecekti ablasının ama olmadı, yetişemedi. Hala kabullenmiş değil ama o da iyileşecek. Birgün durumu kabul edip beraber gideceğiz teşekkür etmeye.
…
Dördüncüsü ise; benim ve tüm aile bireylerimi derinden etkileyen güzel adam…
Benim canım eniştem…
Biricik kuzenimin ilk aşkı, teyzemin sol yanı…
Annemin ve babamın kankası…
Bütün ailenin en sakin, en yapıcı, en mükemmel adamı…
İlk kanser teşhisi konma aşamasında ne kadar zayıfladığını gözlemledik önce… sonra teşhis ve tedaviler başladı.
Biz başlarda net birşey olmadan, belli bir dönem söylemedik. Motivasyonu bozulmasın, canı sıkılmasın diye ama o en başından beri biliyormuş zaten kendisine kanser tanısı konduğunu. O da bizi üzmemek için hiçbirimize birşey söylememiş.
Tam iyileşti derken, kanser hücreleri vücudun başka yerlerine sıçradı. Ağrıları ile beraber ilaçların da dozu artıyordu.
Hemen her gün hastaneye kaldırıldı. Ağrı merkezinde acılarının dinmesi için değişik değişik ilaçlar denendi. Kemoterapiden dolayı bir hafta, iki hafta hiçbir şey yiyemedi. Ağrılarının en yüksek seviyede olduğu son evrede artık morfin vermeye başladılar.
Bu süreç yaklaşık olarak üç yıl sürdü.
Artık yaşamasını istemek bencillikten başka birşey değildi.
Siz hiç sevdiğiniz kişiyi bir daha görememek pahasına, acılarının dinmesi için artık kurtulmasını istediniz mi?
Kaçınılmaz son belliydi artık…
İki hafta dediler sadece iki hafta…
Ne de kolay söylediler…
Annem ve babam gençlik yıllarından beri beraberlerdi. Bir araya geldiklerinde bütün çocukluk maceralarımızı tekrar tekrar dinler gülerdik. 1980-85 yılları arasında yılbaşında dansöz çıkacak diye abimleri uyumaları için sallarken uyuyakalmışlar. Daha bunun gibi ne hikayeler… Sonrasında; Ya bacanak ne günlerdi… diyip gülerlerdi.
Ben son ziyaretlerimde gözünün içine bakamadım. İnsanın sesi boğazında kalır, konuşamaz, gözlerinden yaş yerine ağlamamak için ateş çıkar ya aynen öyleydim.
Teyzem ve kuzenim her zamanki gibi o kadar güçlüydüler ki çevresindeki insanları teselli etmeye başladılar bir yerden sonra…
Biz en son kuzenimle Yedikule Hastanesi’nin son durak olduğunu konuşuyorduk. Eğer olur da birgün birimizin başına gelirse, birbirimizi kandırmayalım diye.
Düşünsenize ne kadar trajikomik…
Peki biz böyleyken o nasıldı?
Hayatındaki herşey yarım kalmıştı.
Bütün iş hayatı defterini kapatmış emekli olmuştu. İkinci hayatı başlamıştı. Çok mutlu olmalıydı, hayatın tadını çıkarma zamanı gelmişti artık.
Çiçekler içinde denize karşı bir yazlık aldılar, bahçesinde mangal yapacağımız..
Sadece iki kere yapabildik, çünkü duman onu rahatsız ediyordu.
Daha doğacak olan torunları ile deniz kenarında kumdan kaleler yapacaktı.
Çok fazla efor sarf edemediği için yürümekte bile zorlanıyordu artık.
Bizler gittiğimizde hep beraber kahve içecektik balkonunda daha…
…..
Bilen bilir her gittiğimde Bandırma’da fırtına kıyamet kopar,yağmur başlar. Eniştem her gittiğimin öğlen vakti gelir şöyle derdi:
‘Güzelim geldin yine kara kış getirdin.’
Bu sefer kimse gelmedi be enişte!
Demem o ki aslında hayat çok kısa…
Kimi acılar içinde yaşam mücadelesi verirken, kimileri mevcut şartlarından yakınıp hep daha da fazlasını istiyor.
Bir sabah uyandığınız zaman o çok sevdiğiniz, beklediğiniz sesi duyamayınca, en sarılmak istediğiniz zaman kimseyi bulamayınca anlayacaksınız ne demek istediğimi…
O yüzden tam şimdi…
Evet evet şimdi…
Kalkın ve sizi sıkan, canınızı yakan, kafanızı meşgul eden bütün iç hesaplarınızı kapatın.
Peki benim en büyük korkum ne biliyor musunuz?
O kadar söylememe rağmen hiçbir tedbir almayan, erken teşhisin önemini anlamayan kız kardeşlerimi ve sevdiğim insanları birgün bu amansız hastalığa teslim etmek…
Öncelikli olarak siz benim güzel kız kardeşlerim ve birinci derece yakınlarında kanser olan tüm sevdiklerim!
Allah korusun, birgün bu teşhisin konma süreci geç olursa ve sizler için yapacak hiçbir şeyimiz kalmazsa sizleri hiçbir zaman affetmeyeceğim…