Uyanışlar

Bugün bir arkadaşımın tavsiyesi ile 1990 yapımı, başrollerinde Robert De Niro ve Robin Williams gibi efsane isimlerin yer aldığı bir başyapıt izledim. İzlerken iyi ki yalnız izlemişim ki; akıp giden hayatımı gözyaşlarım olmadan izleyemezdim çünkü…

Filmin adını ve konusunu merak ettiğinizin farkındayım bu sebeple sizi daha fazla meraklandırmadan paylaşayım. Orjinal adı ile ‘Awakenings’

Gerçek hayat hikayesinden esinlenerek yazılan biyografik bir film olmak ile beraber, en basit şeyleri bile unuttuğumuzu yüzümüze yüzümüze vuran film olur kendisi…

Çocukluğuna nörolojik bir hastalık nedeni ile veda edip; hareketsiz, hissiz bir bitki gibi otuz yıl yaşadıktan sonra mucizevi bir şekilde hayata kısa bir süre bile olsa geri dönen Leonard’ın Hikayesi…

Şimdi kendinizi bu filmin başrolünde düşünün!

Kaçırdığınız çocukluğunuzu, gençliğinizi, ailenizi, arkadaşlıklarınızı, dostluklarınızı, hayallerinizi ve nice sahip olamadıklarınızı…

Size verilen dopamin sayesinde bir gece ansızın uyandığınızı, tesadüfen karşılaşıp aşık olduğunuz kadını/adamı, her geçen gün daha çok gelen yaşama arzunuzu…

Enerjisinin en yüksek olduğu anları doktoru ile paylaşırken şunlar döküldü Robert De Niro’nun ağzından;

‘Gazeteyi okuyun, her şey çok kötü. İnsanlar yaşamın gerçek anlamını unutmuş, yaşıyor olmanın anlamını…

Onlara hatırlatmalıyız!

Ellerindekinin ve kaybedebileceklerinin ne olduğunu onlara hatırlatmalıyız. Benim hissettiğim yaşama sevinci, yaşam armağanı, yaşam özgürlüğü!

Onlara hatırlatmalıyız!

Öyle bir söyledi ki bu cümleleri, sesinin tınısından jest ve miniklerine kadar hissettim ne kadar mutlu olmak istediğini. O ise durmadı ve sabaha kadar coşku ile anlatmaya devam etti;

İnsanların sahip oldukları güzelliklerin farkında olmadığını; çalışmanın, oynamanın, ailenin, dostluğun değerini anlayamayıp, kısa yaşamayı bilmediğini...

Biz ne kadar biliyoruz bu sağlam kafalar ile?

Sevmeyi, sevilmeyi, arzu etmeyi, başarmayı, hayal kurmayı, elimizdekilerin değerini, aşık olmayı, terk edilme acısını…

Tekrar filme dönecek olursak; Tabi bu yaşam ve yaşama arzusu bu kadar güzel giderken bir şeyler ters gitmese olmazdı.

İlacın yan etkileri nedeni ile elleri titreyen, tikleri artan, hareketleri kısıtlanan, kafasını sabit tutamadığı için kitap bile okuyamayan ve bir süre sonra tekrar bir bitki gibi yaşamaya mahkum kalan adamın sevgiliye vedasını da üzülerek izleyeceğiz.

Bir nesneyi değil, insanı uyandırmışlardı. Herkes gibi olmak isterken başladığı yere geri dönmüştü sevgili Leonard.Daha çok üzülerek, daha çok canı yanarak…

Yeni ve özgür hayatına daha doyamadan, sevdiği kadın ile mutlu olamadan, onunla cesurca sokak sokak cadde cadde gezemeden…

Ne acı ve ne hüzünlü bir son!

Hayatımızda neyi değiştirebiliriz?

Vakit varken ve henüz sağlıklıyken öncelikle bunu sorgulamalıyız bence. Saniye sonrasının bir garantisi yokken neden bu kadar hoyratça yaşıyoruz elimizin altındaki hayatımızı?

Ön yargılarımızı yıkmayı, sahip olduklarımızın değerini bilmeyi, birini gerçekten sevmeyi, öncesinde kendimizi ve sahip olduklarımızı sevmeyi neden beceremiyoruz?

Çünkü bilmiyoruz. Bir çok şeyi bilmediğimiz ama hakkında sayfalarca yorum yapmayı çok sevdiğimiz gibi sevmeyi de bilebilsek keşke. Sahip olduklarımıza sahip çıkmayı mesela becerebilsek. İnanın hayat daha güzel olurdu.

Hayat çok kısa sevgili okuyucu…

Bir bakmışsın bir yokmuşsun…

Uyanışa geçmek için henüz vakit varken hadi durma uyan!

Senem Acarhttp://Hayalimdekiben.com/
Yaşadıklarımı Örnek Almak İçin Bir Sebebin Yok. Alma Zaten. Ben Kılavuzun Değilim, Dilediğin Zamana Kadar YOL ARKADAŞINIM!

İlgilinizi Çekebilir

İlginizi Çekebilir

Yorumlar

Zeynep Gençer için bir yanıt yazın İptal

Please enter your comment!
Please enter your name here